'Minimalizm nedir?' sorusuna tek bir kelimeyle cevap verecek olsak 'sadeleşmek' diyebiliriz. Bu akımın kökenleri 1960 lara kadar uzanıyor. Peki sadeleşmek derken tam olarak ne kastediliyor?
Bu akım bir yaşam felsefesi aslında. Hayatınızdaki her şeyi minimal düzeye indirmenizden bahsediyor ki günümüzde bu her gün daha da zorlaşıyor. Eşyalar asla evlere sığmıyor, giysi odaları var, sosyal medyada gereksiz insanlar, mail taşkınlığı ve daha neler neler... Minimalizm tam olarak hayatın her alanında sadeleşmenizi ve haz aldığınız şeylerle yaşamanızı öneriyor. Bu blogta belki minimalizmle ilgili uzun uzun yazılar da paylaşabilirim. Ama bu yazıya başlama sebebim kendi minimalizm deneyimimi anlatmak. Bunu belli aralıklarla, güncelleyerek anlatmak istiyorum çünkü başarmış sayılmam. Günümüz tüketim çılgınlarından biriyken bir anda 'sadeleştim ben' diyemiyorsunuz. Oldukça uzun bir yol bu.
"Fakirlik, yoksunluk, eksiklik değildir minimalizm; aksine bilinçli bir tercihtir; zor olanı seçmektir, azla çok yapmaktır. "
Bu akım bir yaşam felsefesi aslında. Hayatınızdaki her şeyi minimal düzeye indirmenizden bahsediyor ki günümüzde bu her gün daha da zorlaşıyor. Eşyalar asla evlere sığmıyor, giysi odaları var, sosyal medyada gereksiz insanlar, mail taşkınlığı ve daha neler neler... Minimalizm tam olarak hayatın her alanında sadeleşmenizi ve haz aldığınız şeylerle yaşamanızı öneriyor. Bu blogta belki minimalizmle ilgili uzun uzun yazılar da paylaşabilirim. Ama bu yazıya başlama sebebim kendi minimalizm deneyimimi anlatmak. Bunu belli aralıklarla, güncelleyerek anlatmak istiyorum çünkü başarmış sayılmam. Günümüz tüketim çılgınlarından biriyken bir anda 'sadeleştim ben' diyemiyorsunuz. Oldukça uzun bir yol bu.
"Fakirlik, yoksunluk, eksiklik değildir minimalizm; aksine bilinçli bir tercihtir; zor olanı seçmektir, azla çok yapmaktır. "
Ludwig Mies
Einstein, Steve Jobs gibi hepimizin bildiği başarılı isimler bu akımı hayatlarının felsefesi olarak benimsemişler. Çünkü hayatta eşyalardan daha değerli uğraşlar var. Bilim, spor, müzik, seyahat, okumak, gelişmek ve saymakla bitmeyecek güzel anılar. Eşyaları hayatımıza o kadar oturtmuşuz ki saatlerimizi aldıklarının farkında bile değiliz ve bu güzel anılara yer açamıyoruz.
Ben (blogta nasıl ve nerede okuduğumun bilgilerine ulaşabilirsiniz) 2012 yılında İngiltere'ye dil okuluna gittiğimde minimalizm ile tanışmıştım. Londra'da çok ünlü bir sanat galerisinde minimalizm nedir ne değildir dinledikten sonra anlatılanların ne kadar da doğru olduğunu düşünmüştüm. Bu hayatta benim için ne önemliydi? Alışveriş mi, sağlıksız besinler, gereksiz canım cicimli konuşup dedikodu yapan insanlar mı, eşyalar mı yoksa gerçekten seyahat edebilmek, kendimi geliştirmek, okumak, sadece keyif aldığım güzel insanlarla anılar biriktirmek mi? Elbette ikinci kısım! Mutlu olduğum şey tam olarak buydu. Bunları fark ettiğimde dil okulunun son günleriydi. İstanbul'a dönecektim. Bavulumu toplamaya başlamıştım ve gördüm ki İngiltere'de olduğum süre boyunca uçağa alabileceğim kilo sınırını o kadar çok geçmişim ki İstanbul'a bu eşyalarla dönmem imkansız! Tam o an anladım bir şeyler yapmam lazım, eşyalardan kurtulmam atabilmem için ilk adımdı bu. Sinyaldi bana. Oturdum her eşyayı tek tek elime alıp 'Bu benim gerçekten işime yarıyor mu, bana haz veriyor mu yoksa sadece bir kere giyip kenara mı attım?' sorusunu sordum. (ki minimalizm akımına başlangıçta eşyalara dokunmanız ve size haz vermediğini fark ettiğiniz takdirde atmanız söyleniyor.) Bu şekilde neredeyse odanın yarısı kadar eşyayı atmaya karar vermiştim. Ama atma eylemi de benim için sıkıntılı bir şey. Dünyada bir sürü insan aç ve çıplakken onca eşyayı çöpe atmak ne büyük hadsizlik olur değil mi? İngiltere'de neredeyse her mahallede bir charity shop var bunun da anlamı şu kullanmadığınız kıyafetleri oraya veriyorsunuz onlar kuru temizlemeden geçirip ihtiyaç sahiplerine veriyor. Ben de oraya götürdüm eşyalarımı.
Daha sonraki yıllarda neler yaptığımı, ve şuan hala nasıl çabaladığımı başka yazılarda anlatacağım. Güzel anılar biriktirdiğiniz günlere!!...
Yorumlar
Yorum Gönder