Ana içeriğe atla

Minimalizm (Sadeleşme) Üzerine

         'Minimalizm nedir?' sorusuna tek bir kelimeyle cevap verecek olsak 'sadeleşmek' diyebiliriz. Bu akımın kökenleri 1960 lara kadar uzanıyor. Peki sadeleşmek derken tam olarak ne kastediliyor?
Bu akım bir yaşam felsefesi aslında. Hayatınızdaki her şeyi minimal düzeye indirmenizden bahsediyor ki günümüzde bu her gün daha da zorlaşıyor. Eşyalar asla evlere sığmıyor, giysi odaları var, sosyal medyada gereksiz insanlar, mail taşkınlığı ve daha neler neler... Minimalizm tam olarak hayatın her alanında sadeleşmenizi ve haz aldığınız şeylerle yaşamanızı öneriyor. Bu blogta belki minimalizmle ilgili uzun uzun yazılar da paylaşabilirim. Ama bu yazıya başlama sebebim kendi minimalizm deneyimimi anlatmak. Bunu belli aralıklarla, güncelleyerek anlatmak istiyorum çünkü başarmış sayılmam. Günümüz tüketim çılgınlarından biriyken bir anda 'sadeleştim ben' diyemiyorsunuz. Oldukça uzun bir yol bu.
"Fakirlik, yoksunluk, eksiklik değildir minimalizm; aksine bilinçli bir tercihtir; zor olanı seçmektir, azla çok yapmaktır. "
Ludwig Mies
         Einstein, Steve Jobs gibi hepimizin bildiği başarılı isimler bu akımı hayatlarının felsefesi olarak benimsemişler. Çünkü hayatta eşyalardan daha değerli uğraşlar var. Bilim, spor, müzik, seyahat, okumak, gelişmek ve saymakla bitmeyecek güzel anılar. Eşyaları hayatımıza o kadar oturtmuşuz ki saatlerimizi aldıklarının farkında bile değiliz ve bu güzel anılara yer açamıyoruz. 
Ben (blogta nasıl ve nerede okuduğumun bilgilerine ulaşabilirsiniz) 2012 yılında İngiltere'ye dil okuluna gittiğimde minimalizm ile tanışmıştım. Londra'da çok ünlü bir sanat galerisinde minimalizm nedir ne değildir dinledikten sonra anlatılanların ne kadar da doğru olduğunu düşünmüştüm. Bu hayatta benim için ne önemliydi? Alışveriş mi, sağlıksız besinler, gereksiz canım cicimli konuşup dedikodu yapan insanlar mı, eşyalar mı yoksa gerçekten seyahat edebilmek, kendimi geliştirmek, okumak, sadece keyif aldığım güzel insanlarla anılar biriktirmek mi? Elbette ikinci kısım! Mutlu olduğum şey tam olarak buydu. Bunları fark ettiğimde dil okulunun son günleriydi. İstanbul'a dönecektim. Bavulumu toplamaya başlamıştım ve gördüm ki İngiltere'de olduğum süre boyunca uçağa alabileceğim kilo sınırını o kadar çok geçmişim ki İstanbul'a bu eşyalarla dönmem imkansız! Tam o an anladım bir şeyler yapmam lazım, eşyalardan kurtulmam atabilmem için ilk adımdı bu. Sinyaldi bana. Oturdum her eşyayı tek tek elime alıp 'Bu benim gerçekten işime yarıyor mu, bana haz veriyor mu yoksa sadece bir kere giyip kenara mı attım?' sorusunu sordum. (ki minimalizm akımına başlangıçta eşyalara dokunmanız ve size haz vermediğini fark ettiğiniz takdirde atmanız söyleniyor.) Bu şekilde neredeyse odanın yarısı kadar eşyayı atmaya karar vermiştim. Ama atma eylemi de benim için sıkıntılı bir şey. Dünyada bir sürü insan aç ve çıplakken onca eşyayı çöpe atmak ne büyük hadsizlik olur değil mi? İngiltere'de neredeyse her mahallede bir charity shop var bunun da anlamı şu kullanmadığınız kıyafetleri oraya veriyorsunuz onlar kuru temizlemeden geçirip ihtiyaç sahiplerine veriyor. Ben de oraya götürdüm eşyalarımı. 
        Daha sonraki yıllarda neler yaptığımı, ve şuan hala nasıl çabaladığımı başka yazılarda anlatacağım. Güzel anılar biriktirdiğiniz günlere!!...

Yorumlar

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gölge Öğretmenin iş tanımı

      Gölge öğretmen nedir? Görev ve sorumlulukları nelerdir? Kimler gölge öğretmen olabilir?       Gölge öğretmenler, desteğe ihtiyacı olan çocukların okul saatleri içerisinde ortama uyumları için çalışan profesyonellerdir. Dikkat eksiliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip çocuklar, otizm ve down gibi yaygın gelişimsel bozukluğa sahip çocuklar okula uyum sürecinde desteğe ihtiyaç duyarlar. Gölge öğretmen bu uyum sürecini aile,okul ve özel eğitim çemberinde en iyi şekilde yürütmeye çalışır. Önemli olan sürecin en sağlıklı şekliyle yürütülmesidir. Çocuk gelişimi ve Psikoloji alanlarından mezun kişiler gölge öğretmenlik yapabilir. Bu noktada önemli olan çocuğun davranışlarını iyi gözlemlemek, ihtiyaçlarını fark edebilmek ve davranışsal problemleriyle çalışabilmektir.     Çalıştığım çocuklar genelde otizm spektrum tanısı almış oluyor. İlk aylarda okula alışmalarına yardımcı olmak en önemli görevim. Alışmaya başladıktan sonra davranışsal problemler...

Brene Brown 'Kuvvetle Ayağa Kalkmak' Notları 1

*Gerçek şu ki düşmek can yakar. Zor olan cesur olmaya devam etmek ve el yordamıyla da olsa tekrar ayağa kalkmaktır. *Başarılı ve kuvvetli ilişkilere sahip insanların ortak noktası; bu insanlar duygusallığın gücünü görüyorlar ve kendilerini rahatsızlığın kollarına bırakmaktan korkmuyorlar. *Evet, kusurluyum ve kırılganım, bazen de korkuyorum ama bu, cesur olduğum, sevilmeye ve birilerine ait olmaya layık olduğum gerçeğini değiştirmez. *Saklanmak, rol yapmak ve kırılganlığa karşı zırhlanmak bizi öldürüyor: Ruhlarımızı, umutlarımızı, potansiyelimizi, yaratıcılığımızı, liderlik etme yetimizi, inancımızı ve mutluluğumuzu etkiliyor. *Bugün incinmiş hissetmek yerine incindiği için asabileşen, acıyı kabul etmek yerine diğerlerine acı çektiren çok fazla insan var. Bu insanlar hayal kırıklığı hissetmeyi göze almak yerine hayal kırıklığı içinde yaşamayı seçiyorlar. *Yardım istemek; tavırlı bir davranıştır ve tavırlı olmak güzeldir. Tavırlı insan kendini rahatsızlığın kollarına bırakıp, ...

Hatırlat da Haziran sonunda çocukluğumu yakalım

sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum şehre inerim bir sinema yağmura çalar otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür. -Senegalliler dahil değil sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin -yoksa seni rahatsız mı ettim? sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim elbette gayet rasyoneldir attan atlamak -Freud diye bir şey yoktur. sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün. -haydi iç de çay koyayım. Ah Muhsin Ünlü